Перевод: со всех языков на все языки

со всех языков на все языки

gönlü olmak

  • 1 gönlü olmak


    фэен

    Малый турецко-адыгский словарь > gönlü olmak

  • 2 gönlü olmak

    a) to be willing b) to be in love with

    İngilizce Sözlük Türkçe > gönlü olmak

  • 3 gönül

    gönül <- nlü> fig Herz n, Seele f; Mut m; Zuneigung f; Lust f (zu D);
    gönül acısı Liebeskummer m;
    gönül (oder gönlünü) almak jemanden erfreuen; jemandem Mut machen; jemandes Sympathie erwerben; jemanden (wieder) versöhnen;
    gönül borcu herzliche(r) Dank; Dankbarkeit f;
    gönül (oder gönlünü) bulandırmak jemandem Übelkeit verursachen; jemanden kränken; jemanden verdächtigen; Verdacht erwecken;
    gönül darlığı Beklommenheit f;
    gönül eğlendirmek sich vergnügen;
    gönül eri Spaßvogel m; fam fig ein fideles Haus;
    -e gönül etmek jemandem etwas (A) wünschen; (bestimmte) Absichten haben;
    -in gönlünü etmek jemanden zufrieden stellen; jemandes Zustimmung erhalten;
    gönül ferahlığı Sorglosigkeit f;
    gönül hoşluğu ile von Herzen gern; gütlich (Einigung);
    gönül işi Liebesaffäre f;
    gönül kırmak, -in gönlünü kırmak (jemandem) die Stimmung verderben; jemanden kränken;
    -e gönül koymak böse sein (auf A);
    gönül okşamak jemandem gefällig sein, freundlich zu jemandem sein;
    -i gönlünden çıkarmamak jemanden nicht vergessen können;
    gönlü açık ohne Falsch;
    gönlü alçak bescheiden; friedfertig;
    (-de) gönlü kalmak: gönlüm kalır ich nehme (es) übel ( oder krumm);
    (-de) gönlüm kaldı (es) sagte mir sehr zu, ich war sehr angetan von D;
    -in gönlünü hoş etmek jemanden zufrieden stellen;
    gönlünden kopmak von Herzen (etwas) geben;
    -de gönlü olmak jemanden gern haben;
    -e gönlü olmak einverstanden sein mit; zufrieden sein mit;
    gönlü tez ungestüm;
    -e gönlünü (oder gönül) vermek jemandem sein Herz schenken;
    gönlümce nach meinem Geschmack; meinem Wunsch entsprechend;
    gönülden von Herzen

    Türkçe-Almanca sözlük > gönül

  • 4 gönül

    gönül <- nlü> s
    1) ( fig) Herz nt
    \gönül açmak das Herz erfrischen
    bir şeye \gönül indirmek sich herablassen zu etw
    \gönül vermek sein Herz schenken
    birinin gönlü bulanmak jdm dreht sich das Herz im Leib(e) herum
    birinin bir şeyde gönlü olmak jds Herz hängt an etw
    birinin gönlünü çelmek jds Herz erweichen
    birine gönlünü kaptırmak sein Herz an jdn verlieren
    birinin gönlünü kırmak jdm das Herz brechen
    birinin gönlünü okşamak jdm schmeicheln
    birinin gönlünü tutuşturmak jds Herz höherschlagen lassen
    birinin gönlünü yıkmak jdm das Herz brechen
    2) ( fig) Herzenslust f
    canı \gönülden aus ganzem Herzen, von Herzen gern
    gönlüne göre nach Herzenslust

    Sözlük Türkçe-Almanca kompakt > gönül

  • 5 aufgelegt

    aufgelegt adj: zu etwas aufgelegt sein -in -e gönlü olmak;
    gut (schlecht) aufgelegt -in keyfi yerinde olmak (olmamak)

    Deutsch-Türkisch Wörterbuch > aufgelegt

  • 6 dilşâd

    farsça دلشاد gönlü şen. dilşâd etmek gönlünü şenlendirmek, mutlu etmek. dilşâd olmak gönlü şenlenmek, mutlu olmak.

    Osmanlı Türkçesi Sözlüğü > dilşâd

  • 7 Herz

    Herz <-ens, -en> [hɛrts] nt
    1. 1) ( Organ) yürek, kalp; ( Seele) can, gönül;
    im Grunde seines \Herzens esasında, aslında;
    von \Herzen gern canı gönülden [o yürekten];
    mir blutet das \Herz ( fig) yüreğim kan ağlıyor;
    ich tue es leichten \Herzens onu gönül ferahlığı [o rahatlığı] ile yapıyorum;
    schweren \Herzens istemeye istemeye;
    aus seinem \Herzen keine Mördergrube machen dobra dobra konuşmak;
    ein \Herz und eine Seele sein ( fig) can ciğer (kuzu sarması) olmak;
    ein gutes/goldenes \Herz haben iyi/altın kalpli olmak;
    sich dat etw zu \Herzen nehmen ( fam) bir şey yüreğine dokunmak;
    etw nicht übers \Herz bringen bir şeye gönlü razı olmamak, bir şeye kıyamamak;
    etw auf dem \Herzen haben derdi olmak;
    etw auf \Herz und Nieren prüfen ( fam) bir şeyin içini dışını gözden geçirmek;
    jdm sein \Herz ausschütten ( fig) birine içini dökmek;
    jdm das \Herz brechen ( geh) birinin kalbini kırmak;
    jdm das \Herz zerreißen birinin yüreğini parçalamak;
    aus ganzem \Herzen canı gönülden;
    jds \Herz erweichen birinin kalbini eritmek;
    jds \Herz höherschlagen lassen birinin gönlünü tutuşturmak;
    mir ist ein Stein vom \Herzen gefallen ( fig) yüreğime su serpildi;
    mir fällt das \Herz in die Hose ( fig) o ( fam) yüreğim ağzıma geldi;
    sich dat ein \Herz fassen yüreklenmek;
    jdn ins \Herz schließen birine içi ısınmak, birine kanı kaynamak
    2) ( Zentrum) merkez, orta, göbek; ( Inneres) iç, kalp, yürek;
    im \Herzen Anatoliens/Europas Türkiye'nin/Avrupa'nın göbeğinde
    2. <-ens, -> nt; ( Kartenspiel) kupa;
    \Herz ist Trumpf kupa kozdur

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > Herz

  • 8 тянуться

    esnemek; uzamak; sürüklenmek; gerinmek; uzanmak; hevesli olmak; birbirini izlemek
    * * *

    рези́на тя́нется — lastik esner

    2) ( длиться) uzamak; sürüklenmek

    э́то (суде́бное) де́ло тяну́лось два го́да — bu dava iki yıl sürüklendi

    как ме́дленно тя́нется вре́мя! — zaman ne yavaş geçiyor!

    4) ( простираться) uzanmak, uzamak, uzayıp / uzanıp gitmek

    вдоль доро́ги тяну́лись поля́ — yol boyunca tarlalar uzanıp gidiyordu

    цвето́к тя́нется к со́лнцу — çiçek güneşe doğrulur

    я тяну́лся (руко́й), но до ла́мпы так и не доста́л — uzandıysam da lambaya yetişemedim

    тяну́ться к вла́сти — iktidara uzanmak

    7) ( стремиться) hevesli olmak; gönlü akmak

    он тя́нется к э́той рабо́те — bu iş onun için çok çekicidir

    он ещё в де́тские го́ды тяну́лся к зна́ниям — daha çocukluk yıllarında bilgiye çok hevesliydi

    8) ( двигаться один за другим) birbiri ardından gitmek / yürümek, birbirini izlemek
    9) (стремиться, сравняться с кем-л.) birinden aşağı kalmamaya çalışmak

    Русско-турецкий словарь > тянуться

  • 9 be inclined to

    1) (to have a tendency to (do something): He is inclined to be a bit lazy.) eğilim(l)i olmak
    2) (to have a slight desire to (do something): I am inclined to accept their invitation.) gönlü...-den yana olmak

    English-Turkish dictionary > be inclined to

  • 10 bringen

    bringen <bringt, brachte, gebracht> ['brıŋən]
    vt
    1) ( herbringen) getirmek; ( hinbringen) götürmek; ( befördern, begleiten) götürmek;
    das Essen auf den Tisch \bringen yemeği sofraya getirmek;
    etw in Ordnung \bringen bir şeyi yoluna koymak;
    jdn vor Gericht \bringen biriyle mahkemelik olmak;
    Glück \bringen şans getirmek;
    jdn in Verlegenheit \bringen birini bozmak [o mahcup etmek];
    etw an den Tag \bringen bir şeyi ortaya çıkarmak;
    jdn auf die Palme \bringen ( fig) birini çileden [o zıvanadan] çıkarmak;
    jdn auf Touren \bringen birini harekete geçirmek;
    jdn auf etw \bringen birinin aklına bir şey getirmek;
    jdn aus dem Konzept \bringen birinin aklını karıştırmak;
    etw zur Sprache \bringen bir şeyi dile getirmek;
    etw zu Papier \bringen bir şeyi kâğıda dökmek;
    etw auf den Markt \bringen bir şeyi pazara çıkarmak;
    ein Kind zur Welt \bringen dünyaya bir çocuk getirmek;
    es weit \bringen (hayatta) yükselmek
    etw an sich \bringen üstüne geçirmek
    etw mit sich \bringen; ( zur Folge haben) bir şeyi beraberinde getirmek, bir şeyi doğurmak [o neden olmak]
    etw hinter sich \bringen bir şeyi bitirmek, bir işi hâlletmek;
    sie wollen sie unbedingt unter die Haube \bringen onun başını ille bağlamak istiyorlar, onu ille baş göz etmek istiyorlar;
    seine Schäfchen ins Trockene \bringen ( fig) küpünü doldurmak;
    jdn um die Ecke \bringen ( fam) birini öldürmek
    2) ( Ertrag, Gewinn) getirmek;
    was bringt das? bu ne getirir?;
    das bringt doch überhaupt nichts! bu hiçbir şey getirmez ki!
    3) ( fam) ( veröffentlichen) yayımlamak; ( Wetterbericht, Nachrichten) vermek
    4) ( wegnehmen)
    jdn um etw \bringen birini bir şeyden etmek;
    jdn ums Leben \bringen birinin canına kıymak;
    jdn um den Verstand \bringen birinin aklını başından almak
    5) jdn zum Lachen \bringen birini güldürmek;
    etw nicht übers Herz \bringen bir şeye gönlü razı olmamak, bir şeye kıyamamak;
    du bringst mich nicht dazu, das zu tun bunu bana yaptırtamazsın

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > bringen

  • 11 дух

    ruh; cesaret; soluk,
    nefes
    * * *
    м
    1) ruh

    мора́льный дух — moral (-li); maneviyat

    не па́дать ду́хом — yese düşmemek

    не сло́мленный ду́хом — maneviyatı kırılmamış

    поднима́ть дух — moralini güçlendirmek; moral vermek

    пасть ду́хом — morali bozulmak, gönlü çökmek

    2) (смелость, мужество) cesaret

    собра́ться с ду́хом — cesarete gelmek

    у меня́ не хвати́ло ду́ху сказа́ть — söylemeye cesaret edemedim

    поня́ть дух вре́мени / эпо́хи — çağın ruhunu anlamak

    противоре́чить ду́ху зако́на — yasanın ruhuna / özüne aykırı olmak

    в духе маркси́зма-ленини́зма — Marksizm-Leninizm ilkelerine uygun olarak

    в духе уваже́ния взаи́мных интере́сов — karşılıklı çıkarlara saygı ruhu içinde

    он вы́ступил в том же ду́хе — o da aynı ağızla konuştu

    и да́лее письмо́ продолжа́лось в том же ду́хе — mektup bu minval üzere devam ediyordu

    что́-то в э́том ду́хе — ona benzer sözler / bir şey

    4) разг. ( дыхание) soluk (-ğu)

    одни́м ду́хом — bir solukta, soluklamadan

    5) миф., рел. ruh

    злы́е ду́хи — kötü ruhlar / ervah

    свято́й дух — Ruhulkudüs

    вызыва́ть ду́хов — ruh çağırmak

    ••

    состоя́ние / расположе́ние ду́ха — ruh hali

    он не в ду́хе — kefi bozuk

    о нём ни слу́ху ни ду́ху — ondan ses seda yok

    Русско-турецкий словарь > дух

  • 12 широкий

    geniş,
    enli; bol; yaygın
    * * *
    1) geniş, enli; açık

    широ́кая у́лица — geniş cadde

    широ́кая пло́щадь — geniş / açık meydan

    широ́кая ткань / мате́рия — geniş / enli kumaş

    широ́кая колея́ — ж.-д. geniş hat

    2) (об одежде, обуви) bol

    э́то пальто́ мне широ́ко́ — bu palto bana bol geliyor

    3) engin, geniş

    широ́кие сте́пи — engin stepler

    наступле́ние на широ́ком фро́нте — воен. geniş cepheli taarruz / saldırı

    4) geniş; uzun

    идти́ широ́ким ша́гом — uzun adımlarla yürümek

    5) перен. geniş; yaygın

    широ́кие наро́дные ма́ссы — geniş halk yığınları

    това́ры широ́кого потребле́ния — tüketim malları

    широ́кие пла́ны — geniş planlar

    широ́кие масшта́бы — geniş ölçüler / boyutlar

    широ́кое испо́льзование чего-л. в медици́не — bir şeyin tıpta geniş ölçüde kullanılması

    у него́ широ́кая нату́ра (о щедром человеке)gönlü boldur

    по́льзоваться широ́кой изве́стностью — yaygın bir şöhrete sahip olmak

    ••

    широ́кий экра́н — geniş perde

    Русско-турецкий словарь > широкий

  • 13 چشم ودل کسی سير بودن

    gözü gönlü tok olmak

    Farsça-Türkçe sözlük > چشم ودل کسی سير بودن

  • 14 bulanmak

    vi
    elleri kana bulanmış an seinen Händen klebt Blut
    2) sich trüben; ( hava) sich eintrüben
    3) birinin gönlü \bulanmak jdm dreht sich das Herz im Leib(e) herum
    4) midesi \bulanmak ( kusacak gibi olmak); Brechreiz verspüren; ( fig) ( rahatı kaçmak) sich beunruhigen

    Sözlük Türkçe-Almanca kompakt > bulanmak

  • 15 can

    "1. soul. 2. life. 3. person, individual. 4. energy, zeal, vigor; vitality, strength. 5. dervish orders brother, friend; disciple. 6. dear, lovable. -ım 1. darling, honey, my dear. 2. my dear fellow; my dear lady (often used in reproach or objection). 3. precious, lovely. -ı acımak to feel pain. -ına acımamak to live without thinking of one´s own comfort. - acısı acute pain. -ını acıtmak /ın/ to cause (someone) acute pain. -ı ağzına gelmek to be frightened to death. - alacak nokta/yer the crucial point. - alıp can vermek to be in agony; to be in great distress. -ını almak /ın/ to kill. - arkadaşı close companion, intimate friend. - atmak /a/ to desire strongly, want badly. -ını bağışlamak /ın/ to spare (someone´s) life. - baş üstüne! I´ll do it gladly!/Gladly! -la başla çalışmak to put one´s heart into a job, work with determination and enthusiasm. - benim canım, çıksın elin canı. colloq. I´ll look out for number one. - beslemek to feed oneself well. -ından bezmek/bıkmak/usanmak to be tired of living. - boğazdan gelir/geçer. proverb One cannot live without food. - borcunu ödemek to die. -ı burnuna gelmek 1. to be overwhelmed with trouble. 2. to be fed up. -ı burnunda olmak to be worn out, be exhausted. - cana, baş başa everyone for himself. -a can katmak to delight greatly, increase one´s pleasure. -ı cehenneme! To hell with him! -ını cehenneme göndermek /ın/ colloq. to kill. -ım ciğerim my darling. - çabası the struggle to support oneself. -ı çekilmek to feel exhausted. - çekişmek to be dying in agony. -ı/gönlü çekmek /ı/ to long (for). -ını çıkarmak /ın/ 1. to wear out, tire. 2. to wear (something) out. -ı çıkasıca/çıksın! May the devil take him! -ı çıkmak 1. to die. 2. to get very tired. 3. to get worn out. - çıkmayınca/çıkmadıkça/çıkar huy çıkmaz. proverb People never change. - damarı vital point, most sensitive spot. - damarına basmak /ın/ to touch on the most sensitive spot of (someone, something). -ını (bir yere) dar atmak just barely to make it to (a safe place). - dayanmamak /a/ to be intolerable. -ına değmek /ın/ 1. to please greatly. 2. to cause joy to the spirit (of a deceased person). - derdine düşmek to struggle for one´s life. “-ım” dese “canın çıksın” diyor sanmak to hear “darling” and understand “damn you.” - direği sound post (of a violin). -ını dişine takmak to make a great effort, put one´s back into it, go all out, give it one´s all. - dostu dear friend. -ına düşkün (one) who takes good care of himself. - düşmanı mortal enemy. - evi 1. the upper part of the belly. 2. heart. 3. the vital spot. - evinden vurmak /ı/ to attack (a person) where he is most sensitive and vulnerable. -ına ezan okumak /ın/ slang to kill, destroy. - feda! Wonderful!/Superb! -dan geçmek to give up the ghost. -ına geçmek/ işlemek/kâr etmek /ın/ to touch (someone) to the quick. - gelmek /a/ to be refreshed, revive. -ı gelip gitmek to have fainting spells. -ı gitmek to worry about the safety and well-being of someone or something. - halatı naut. life line. - havliyle in a desperate attempt to save one´s life. -ımın içi my darling. -ının içine sokacağı gelmek /ı/ to feel a strong wave of love (for). -ı ile oynamak to do dangerous things. -ı istemek /ı/ to desire. -ın isterse. If you like./I don´t care. - kalmamak /da/ to have all the life drained out (of). -a kasıt law intent to murder. -ına kastetmek /ın/ to plot against (someone´s) life. - kaygısına düşmek to fight for one´s life. -ına kıymak 1. /ın/ to kill without pity. 2. to commit suicide. 3. to wear oneself out. - korkusu fear of death. - kulağı ile dinlemek to be all ears; /ı/ to listen intently (to). - kurban! colloq. How wonderful! -ını kurtarmak 1. to save one´s life. 2. /ın/ to save (someone´s) life. - kurtaran yok mu! Help!/Save me! -ına/-ıma minnet! colloq. What more could one want!/So much the better! -ına okumak /ın/ 1. to harass. 2. to destroy, ruin. - pahasına at the risk of one´s life, a

    Saja Türkçe - İngilizce Sözlük > can

  • 16 gani

    1. abundant. 2. rich. - gani abundantly. - gönüllü/gönlü - generous. -si olmak /ın/ to pretend indifference toward (something one desires).

    Saja Türkçe - İngilizce Sözlük > gani

См. также в других словарях:

  • gönlü olmak — (bir şeyde) sevip istemek …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • gönlü kanmak — bir işle ilgili kaygısı kalmamak, mutmain olmak, müsterih olmak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • gönlü bulanmak — 1) kusacak gibi olmak 2) mec. kuşkulanmak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • gönlü kaymak — sevmeye eğimli olmak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • mutmain olmak — inanmak, gönlü kanmak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • gönül — is., nlü 1) Sevgi, istek, düşünüş, anma, hatır vb. kalpte oluşan duyguların kaynağı Gönüllerin birbirine kaynaştığı o günler millî bayramlarımızdan biriydi. O. S. Orhon 2) mec. İstek, arzu Okumaya gönlün var mı? Birleşik Sözler gönül avcısı gönül …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • dilşâd — (F.) [ دﺎﺸﻝد ] gönlü şen. ♦ dilşâd etmek gönlünü şenlendirmek, mutlu etmek. ♦ dilşâd olmak gönlü şenlenmek, mutlu olmak …   Osmanli Türkçesİ sözlüğü

  • göz — is., anat. 1) Görme organı 2) Bazı deyimlerde, görme ve bakma Gözden geçirmek. Gözden kaybolmak. Göz önünde. Gözü keskin. 3) Bakış, görüş Bu sefer alacaklı gözüyle baktım. 4) Suyun topraktan kaynadığı yer, kaynak Asıl felaket bu pınara sırt… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • mutmain — sf., esk., Ar. muṭmaˀin İnanmış, gönlü kanmış, emin olan Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller mutmain olmak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • müsterih — sf., Ar. musterīḥ Bütün kaygılardan kurtulup gönlü rahata kavuşan, içi rahat olan Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller müsterih olmak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • paşa — is., ask. 1) Osmanlı İmparatorluğu zamanında yüksek sivil memurlara ve albaydan üstün rütbede bulunan askerlere verilen unvan Talat Paşa. Ziya Paşa. 2) ask. Cumhuriyet döneminde general 3) sf., mec. Uslu, ağırbaşlı O ne paşa çocuk. Birleşik… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»